Pages

2 Şubat 2011 Çarşamba


George Berkeley'in felsefesi metafizik tarihindeki doruklardan biridir. "İnsan Bilgisinin İlkeleri Üzerine" kitabında Berkeley zihinden bağımsız bir şekilde maddenin kendi başına varolamayacağı düşüncesini temellendirerek, çeşitli örneklerle anlatıyor. Berkeley'e göre, nesnelerin özü, algılanmış olmalarından ibarettir. Buna göre nesneler düşünceden başka bir şey değildirler. Algılar saf düşüncelerdir ve kendisiyle ilgili edindiğimiz düşünceler dışında madde diye bir şey yoktur. Berkeley bu kitabında genel olarak "Algılayan biri olmadan da duyu nesneleri var mıdır?" konusunu sorgulamakta ve bu konuya dair hem bilim hemde din adına sunulan itirazları cevaplandırmaktadır.

İlk olarak Berkeley yalnızca ses, sıcak, soğuk gibi kavramların değil; hareket, hacim, sertlik gibi kavramlarında birer algıdan ibaret olduğuna sıkça değinir:

" ...Yine büyük ve küçük, çabuk ve yavaş zihin olmaksızın hiç bir yerde varolamazlar. Bunlar bütünüyle görelidirler ve duyu organlarının yapısı ya da konumu farklılaştıkça değişirler. O halde zihin olmaksızın var olan uzam (boşlukta kaplanan yer) ne büyüktür ne küçük, devinim (hareket) ise ne çabuk ne de yavaştır; yani zihin olmaksızın bunlar hiçbirşeydir." ( 11. madde, 42. sayfa )

Kuantum fiziğinin temeli olan "nesnelerin gözlemlendiğinde var olduğu ve gözlemlenmediğinde ise bizim için yok olduğu" gerçeğini o dönemin oldukça kısıtlı imkanlarına rağmen son derece aklıcı örneklerle anlatan Berkeley'in olağanüstü düşünce tekniği hayranlık uyandırıcıdır:

" Duyu nesneleri yalnızca algılanırken vardırlar, o halde ağaçlar bahçede, sandalyeler oturma odasında ancak çevrede onları algılayacak birisi olduğu sürece vardırlar. Gözlerimi kapattığımda odadaki bütün eşya hiçe indirgenecek yeniden yaratılmaları içinse gözlerimi açmam yetecektir." ( 45. madde, 60.sayfa )

Bunun ardından Berkeley çok önemli bir noktaya da değinmiş ve " algıladığımız şeylerin bizim istediğimize bağlı olmadığını" şöyle açıklamıştır :

"...Ancak düşüncelerim üzerindeki gücüm ne olursa olsun, ideların gerçekten de duyuyla algılandıklarını, istencime bağlı olmadıklarını görüyorum. Parlak gün ışığında gözlerimi açtığımda, görüp görmemeyi ya da görüşüme girecek tikel nesneleri seçmek elimde değildir, bu işitme ve bütün duyular içinde böyledir. Duyulara verilen bu idealar benim istencimin yarattığı şeyler değildir. O halde bunları ortaya çıkaran başka bir istenç ya da tin vardır." ( 29. madde, 52. sayfa )

Berkeley bilim adına verilen itirazların yanı sıra din adına yapılan itirazlara da cevap vermiştir. Bunlardan dikkat çekici olanlarından birisi şöyledir:

"Özdeğin (maddenin) ya da algılanmayan cisimlerin varoluşu yanlızca Tanrı tanımazlar ve yargıcılar için değil putperestliğin çeşitli biçimleri içinde temel dayanak olmuştur. İnsanlar Güneş'in, Ay'ın, yıldızların bütün diğer duyu nesnelerinin yanlızca zihinlerindeki idealar olduklarını ve bunların algılanmak dışında bir varoluşlarının olmadığını düşünmüş olsalardı, kuşkusuz kendi idealarının önünde diz çöküp onlara tapınmaz, herşeyi yaratan ve esirgeyen, öncesiz, sonrasız, görünmez Zihnin egemenliğine inanırlardı." ( 94. madde,92. sayfa )

Eserinde herşeyin algı boyutunda yaratıldığını her yönüyle ele alan ve itirazlara cevap veren yazar için 20. yüzyılın ünlü düşünürü, maddeci çevrelerin en güvendikleri düşünür ve bu görüşün en güçlü savunucusu Bertrand Russel , Felsefenin Problemleri adlı eserinde Berkeley’in bu anlatımı için şöyle bir itirafta bulunmuştur:

"...Berkeley, herhangi bir mantıksızlığa düşmeden, maddenin bizden bağımsız olarak bir şey mevcut olsa bile duyularımız tarafından algılanamayacağını, ispatlama onuruna sahiptir."

Bertrand Russell, The Problems of Philosophy, 1912, p.5